Bir
bozkır düşünün ucu bucağı gözükmüyor...
At
sırtında kuru ot ve kekik kokuları arasında gidiyorsunuz. Kafanızı kurcalayan
hiç bir düşünce ve sıkıntı yok. Nasıl olsa atlar yolu biliyor. İşte burası öyle
bi yer...
Kırgızistan'ın
başkenti Bişkek'e çok yakın Tokmak Köyüne gittik çekim için. Dönüşümüz tam da
akşam gün batımı vaktine rastladı. Bozkırın tozu toprağıyla birlikte eşsiz bir
gün batımı kızıllığı gözümüzü ve gönlümüzü huzurla dolduruyordu.
Yolun
iki kenarı devasa ağaçlarla sıralı ve ağaçların hemen ardında iki taraf hep köy
evleriyle dolu.
Tam
o küçük köyden geçerken bir anda her tarafımızı sis kapladı. Hızımızı neredeyse
yürüyüş hızına düşürdük. Bir dakika geçmemişti ki sisin içinden bir anda sığır
sürüsü çıka geldi. Tam asfaltın ortasında, sağında, solunda her yanında aheste
aheste yürüyorlardı. İki üç değil onlarca sığır neredeyse bir kilometre boyunca
sisin içinden çıkıp çıkıp geliyordu. Filmlerde sisin içinden bir anda fırlayan
karakterlere benziyordu. Hem sis hem de sığırlar sebebiyle çok hızlı
ilerleyemiyorduk. Etrafta oyun oynayan kırgız çocuklarının sesleri, sığırların
boynundaki çan seslerine ve çobanın sürüyü güderken çıkardığı acayip seslere
karışıyordu. Bir filme çok yogun efekt eklemişsin hissi veren efsunlu bir andı
benim için. Işığın az olması çekim için işimi biraz zorlaştırıyordu açıkçası.
Yine de ortaya güzel denebilecek kareler çıktığını düşünüyorum.
Köyün
sığırları akşam oldu mu evlerine dönüyor kendi kendine. Başlarında çoban bile
olmasına gerek duymuyorlar. Sadece çocuklar kendi sığırlarını tanımışsa hem
eğlence olsun hem iş olsun hesabı alıp evlerine götürmeye çalışıyorlar. Cüsse
farkından dolayı biraz zor zaptediyorlar sığırları ama çekik gözlü çocukların o
şen kahkahaları bize kadar ulaşıyordu.
Toz toprak
içinde, sığır pisliği ve kokusu eşliğinde bir çocukluk geçirmek... Bu zevki
yaşamayanların bunu anlayabileceğini sanmıyorum.
Sığır
kokusu, koyun-keçi ya da at kokusu nasıl güzel gelebilir ki bir insana.
Demeyin... O koku bazen miski amber yerine geçer rengarenk hülyalara daldırır
insanı. İnsana zevk veren o koku değil, o koku eşliğinde yaşadığın güzel
hatıralardır. Şehirli medeni!i insanlar nasıl ki kedi köpek bakıyor onlara isim
veriyor onlarla dertleşiyorsa bir köylü çocuğu da sığır ile keçi ile dertleşir
ona bir isim koyar sırtını kaşağılar. Bir köylü çocuğu sizin kedi köpekle
kurduğunuz bağdan çok daha derin ve anlamlı bağlar kurabilir bir sığırla. Bir
ineğin koca kafasına sarılır öper. O koca cüsselerinin altında yatan naifliği
ve uysallığı çok iyi bilir.
Çocukluğumuzda
13 yıl kadar bizimle yaşamış ''goca gız'' diye isim taktığımız bir ineğimiz
vardı. Yaşlılığından ötürü satılmasına karar verildi. Hiç unutmuyorum akşam
ezanından sonra hava karardığında kırmızı bir kamyonla gelmişti alıcısı. Dedem
adamla anlaştıktan sonra dama gidip kendi elleriyle çıkardı damdan ineği.
''Goca Gız'' avlu kapının altında kırmızı kamyonu görünce hissetmiş olacak ki
gözlerinden şıpır şıpır yaşlar dökülmeye başladı. Ayak üstü konuşmalar devam
ederken bile dakikalarca gözünden yaş aktı ve acayip bir inleme sesi çıkardı
sürekli. Nasıl acayip bişeydir koskoca ineğin ağlaması. Bir ineğin ağladığını
ilk defa o yaşlarımda öğrenmiş oldum.
Sığır
pisliği çok güzel kokar, bazen anne kokar, bazen baba kokar. Babanın dama girip
hayvanları yemlerken üzerine sinen kokusudur aslında o koku. Veya annen süt
sağmaya girdiğinde üzerine sinen, sığır, süt ve tabi anne kokusu karışımıdır
güzel kokan.
O
efsunlu yolculuk esnasında sisin arasında çıkıp gelen her sığır zihnimde
yüzlerce hatırayı canlandırıyordu. Şöförümüz 55 yaşlarında Ahıska Türkü bi
amcaydı. Çok enerjik ve bugüne kadar ömrümde karşılaştığım en çılgın şöfördü.
Dağ yolunda bir insan 90'la gidebilir mi…! Kırık bir türkçesi olsa da
anlaşabiliyorduk Ahıskalı amcayla. Bolca film efekti serpiştirilmiş sığır
sürüsünün etkisinden kurtulduktan sonra Ahıskalı amcaya döndüm;
-Burası
bizim Anadolu gibi dedim.
Kırık
derik türkçesiyle ve kırış kırış ihtiyar yüzüyle gülümseyerek cevapladı:
-Anadolu
sizin olduğu kadar bizimdir de…


0 yorum:
Yorum Gönder