Posted by Unknown Posted on 06:49 | 1 comment

NEDEN BEKİR DAYI?


Geçtiğimiz gün kaleme aldığım ‘‘Neden Starbucks? ” yazısından sonra böyle bir yazı yayınlamaktan çok mutluyum.
O yazıda yerel işletmelere ve ithal işletmelere dair yakın zamanda edindiğim tecrübelerden bahsemiştim. Maalesef ki geçen seferki yazımda yerel işletmeler olumsuz olarak ele alınmıştı.
Şimdi gelin biraz sevinelim ve sımsıcak anadolu insanının hoş muhabbetinin tadına varalım.
13 Mayıs Cuma günü bir çocuk yuvasına çekim yapmaya gidiyordum. Gideceğim mekan Sultangazi’de bi hayli uzak.
Sora sora bağdat bulunur misalince ilerledim. Sultangazi, Nişantaşı’na nisbetle tam bir anadolu. Büyük alışveriş merkezi bulmak bir yana market bile görmedim desem yeridir. Her köşebaşında her adımda bakkal, manav berber esnafı var. Esnaf dediysek öyle ahım şahım dükkanları da yok. Ufak, büfeden hallice bir mekan… Vitrin düzenlemesi, ışıklı tabela, parlak fayanslar  falan hak getire…

Huyum kurusun bu çeşit esnafı görünce de muhabbet edecek sebep ararım. Zira geneli muhabbet adamı olur böylelerinin. Kim olursa olsun öğreneceğim çok şey var deyip abuk sabuk mhabbetlere bile girerim karşımdakiyle.
Nedense o gün huysuz günümdeydim sanırım. Esnafa adresi sorup hadi hayırlı işler deyip çıkıp gidiyorum.  Yine böyle bir bakkal dükkanına girdim adam kahvaltı ediyormuş. Kahvaltı dediysek öyle dana jambonlar ekmek üstü tereyağlar ballar kaymaklar değil tabiki. Gazetenin üstünde üç beş zeytin biraz beyaz peynir ekmek ve çay… İnanın daha fazlası yok.
Refleks olarak gözüm masaya kaydı. Adresi sordum güzelce tarifi aldıktan sonra tam çıkacakken amca beni durdurup sofraya davet etti. Gözüm kaydı ya… Ne kadar ısrar ettiysem de dinletemedim
- Gel oğlum göz hakkı…
-Evladım gel ölmezsin…
-Yeğenim gel muhabbet ederiz…
Peki dayı dedim gülümseyerek oturdum sofrasına bir bardak çay bir adet zeytin ve bir dilim peyniri yedim nezaketen. İsmimi cismimi sordu önce. Öğrenci olduğumu söyleyince
-Var mı bişeye ihtiyacın? dedi. Şaşırdım afalladım hani yok değil elbette var. Şimdi nezaketen benim ”Yok teşekkür ederim.” demem gerekiyor değil mi! Öyle değil işte. Dayım öyle bir samimiyetle sordu ki bu soruyu nerdeyse tek tek ihtiyaçlarımı sayacaktım.
Yaklaşık 5-6 dakika sımcıcak muhabbetten sonra müsade istedim ve kalktım. Elimi uzattım
-Dayı senin adın neydi? diye sordum.
- Bekir benim adım…
-Bekir Dayı seni hiç unutmuyacağım. Selametle kal! diyerek çıktım. Arkamdan bir sürü hayır dua etti. Bir su dökmediği kaldı
O ana kadar trafik, gürültü, yorgunluk vesaire sebeplerden dolayı asık olan suratım günün sonuna kadar sürekli gülümsedi.

Evet Bekir Dayı başardı… Müşteri memnuniyetini sağladı. Üstelik ne özel mekan tasarımına sahip, ne eğitimli personele, ne son model ürünlere sahip… Kendisi de bu konuda bir eğitim almış değil. Kaldı ki muhtemelen ilkokul mezunu.
Üniversitelerin pazarlama, işletme, reklam, halkla ilişkiler bölümünden mezun olan nice işletme yetkilileri var ki Bekir Dayı’nın eline su dökemiyorlar.
İşte aradığım buydu. İthal işletmeler bu işi profesyonel bir şekilde yapıyorken yerli işletme ve esnaf neden yapamasın. Velevki yüzlerce yıllık tarihimizde hep misafirperverliğimizle insaniyetimizle anılmadık mı!
Bir kez daha ” Gelenek yoksa Gelecek Yoktur ” sözünün doğruluğuna inandım.
Selametle efenim…

1 yorum:

  ©   Sağ Tıklama Engeli